EĞİTİM REFAH İLİŞKİSİ


Türkiye’de refah giderek düşüyor. Çünkü önemli bir refah
ve kalkınma kriteri olan eğitim kalitesi düşüyor. Bu düşüş
nasıl engellenebilir? Bu düşüşün sebepleri nelerdir?
Hazırsak konuşmaya başlayalım…

Toplumun ekonomik, sosyal, siyasi açıdan yaşanan refah
artışına ekonomik kalkınma denir. Yani ekonomik
kalkınmayı, ekonomik gelişim ve/veya yaşam
kalitesindeki artış olarak da ifade etmek yanlış
olmayacaktır. Ekonomik kalkınmanın büyümeden
ayrılarak disiplin haline gelmesi II. Dünya savaşı
sonlarında olmuştur. Peki ekonomik kalkınma nasıl
ölçülebilir. Ekonomik kalkınma temelde üç ölçüt ile
incelenir. Bunlar; eğitim, sağlık, milli gelirdir. Biz bu
yazıda eğitimden yola çıkarak kalkınma kavramını
anlamaya ve açıklamaya çalışacağız.

Eğitim, gün geçtikçe değeri artan bir kavramdır. Eğitimin
değerinin artmasındaki önemli bir ölçütte eğitim seviyesi
artan bireyin gelirinde, yaşam kalitesinde, saygınlığında
sağlanan artış ile bireysel refah üzerindeki katkısından
dolayıdır.
Eğitim, bireysel refahın yanında toplumsal refahı da
arttıran stratejik önemi olan bir sektördür. Bu denli
stratejik önemi olan eğitime hangi yönden bakılırsa
bakılsın birey ve toplum refahına olan katkısı çok
açık bir şekilde gözlemlenebilir.Eğitimin yararlarına
örnek verecek olursak eğitim, insan sermayesinde ciddi
gelişim sağlayarak teknoloji, rekabet edilebilirlik, üretim
alanlarında bir artış sağlar. İyi eğitim almış, yenilikçi,
girişimci bireyler toplumun refahı üzerinde olumlu
katkılar ortaya koyarlar. İyi eğitim veren bir ülke beyin
göçü alarak ülke gelişimine katkı sağlar. İyi eğitim almış
bir birey trafik kuralları gibi toplumsal kurallara daha
çabuk uyum sağlar, sağlık gibi konularda daha bilinçli
hareket eder. Eğitimin bunun gibi daha birçok yararı
vardır.

Günümüz dünyasında üretim bilgiye bağımlı hale
gelmiştir bu nedenle teknik eğitim almış, nitelikli, kendini
geliştirmiş iş gücüne olan talep giderek artmaktadır. Peki
bu dünyaya bakacak olursak Türkiye bunun neresinde yer
alıyor gelin hep beraber Türkiye´nin eğitim verilerini
inceleyelim. Öncelikle sizlere PISA 2015 sonuçlarından
bahsetmek istiyorum. PISA kısa adı OESD olan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütünün 2000 yılından
beri 3 yılda bir yapılan eğitim değerlendirme testidir.
PISA’nın temel amacı, 15 yaş gruplarındaki öğrencilerin
okulda öğrendikleri bilgi ve becerileri günlük yaşamda
kullanma becerisini ölçmektir. (pisa.meb.gov.tr)
2015 yılında yapılan PISA testine 72 ülkede 15 yaşındaki 540
bin öğrenci katılmıştır.Türkiye 72 ülkenin katıldığı bu
testte 50. olmuştur yani 2003’ ten beri yükselen puanları düşerek 12 yıl önceki durumundan bile kötü bir
durumdadır. En fazla düşüş Türkiye’nin en iyi olduğu
okuma becerisinde gerçekleşmiştir. Şimdi de farklı
göstergelere bir göz atalım Türkiye 2017 İnsani gelişim
endeksinde 189 ülke arasından 64. olmuştur, Norveç ise
bu endekste 1. sıradadır. Endeksten eğitimle ilgili birkaç
veri de şu şekilde Devletin eğitim alanındaki
harcamalarının GSYİH’ya oranı Türkiye’de 4,4 iken
Norveç’te 7,7’dir. Türkiye’nin eğitim endeksi puanı 0,689
iken Norveç’in puanı 0,915’tir. Türkiye’de ortalama okul
yılı 8,0 iken Norveç’te 12,6 yıldır. Türkiye’nin yıl
bazında beklenen eğitim süresi 15,2 iken Norveç’te bu
süre 17,9’tur. Ayrıca İnsani Gelişim endeksi 2015 Türkçe
raporunu inceleyecek olursak Türkiye’nin verilerine
bakıldığında eğitim ve toplumsal cinsiyet verilerinin diğer
verilere kıyasla çok daha kötü durumda olduğu ve endeks
puanını düşürücü bir etkisi olduğu dikkat çekecektir.


PISA testlerine bakıldığında Türkiye’nin eğitimdeki
durumunun içler acısı olduğu görülür. Peki neden? PISA
testinde ilk sırada olan ülkeler hangileridir. Bu ülkeler
nasıl başarmıştır. Ve Türkiye neden başarısız. Gelin
birlikte inceleyelim. Öncelikle PISA verinde ilk sıralarda
olan ülkelerin merak ediyoruz. 2015 PISA sonuçlarında
Singapur birinci Japonya ikinci Estonya üçüncü
oldu.Senelerdir birinciliği bırakmayan Finlandiya ise
beşinci oldu.Bu ülkeler nasıl başardı? Türkiye’nin
başarmak bir yana bulunduğu konumu bile
koruyamamasının nedeni nedir?
Araştırmama ülke örnekleriyle devam etmek istiyorum ilk
araştırma için Finlandiya güzel bir örnek. 20. yy başlarına
kadar eğitim ve refah açısından kötü, fakir bir ülkeydi
Finlandiya. 1990’ların başında bir ekonomik kriz yaşadı
1990’ların ortasında AB’ye girmesinden kısa süre sonra
birliğin en dinamik ülkeleri arasında yer aldı.
Finler 2000’lere bilimde öncü bir toplum olarak adım
attılar. Bunu yaklaşık olarak 50 yıl gibi bir sürede
başardılar. Çünkü onlar II. Dünya savaşından beri eğitime
yatırım yaptılar o zamanlar Finlandiya fakir bir ülkeydi ve
okul çocuklara ücretsiz öğle yemeği dağıtıyordu ailelerse
hiç değilse çocukların karnı doysun diye çocukları okula
gönderiyorlardı. Böylece Finler, çok akıllı vestratejik bir
şekilde eğitime yatırım yaptılar diğer ülkeler gibi silaha
değil. Bu Finler için en akıllıca tercihti. Çocuklar arasında
fırsat eşitliğinin sağlanması için eğitimle ilgili tüm
maliyetleri devlet üstlendi ve tüm ülkedeki okulların
seviyesi aynı kalitede tutuldu. Daha önemlisi bu sadece
tek bir hükümetin görüşü değildi. Hükümet değişmiş olsa
da bu politika hiç değişmedi. Finlandiya’da okullar
öğrencilerin isteği doğrultusunda özel olarak tasarlandı.
Öğrencilere mutlu olabilecekleri benimseyebilecekleri bir
alan sunulmuş olundu böylelikle. Eğitim sistemleri çok
esnekti. Sistem sadece genel hatları belirliyordu
öğretmenler müfredata müdahale edebiliyor ve onu
değiştirebiliyorlardı. Öğretmenlere böylelikle özgür bir
çalışma alanı sunulmuş oldu. Öğretmenlerin kalitesi
yüksekti tamamı yüksek lisans yapmıştı, maaşları tatmin
ediciydive ayrıca öğretmenlik toplumca saygın bir
meslekti. Öğretmenlik için başvuranlardan sadece %10 u
bu meslekte çalışmak üzere işe kabul ediliyordu. Halkın
eğitime, öğrenmeye karşı saygısı yüksekti, eğitim
öğrenim ahlakına sahiplerdi. Okullarda disiplin kuralları
katı değildi, ödev verilmiyordu.Öğrencilerin okulda
haftada sadece 20 saat ders görüyorlardı böylelikle daha
çok kendilerine vakit ayırıp daha çok oyun oynuyorlardı.
Kısaca bir Finli için okul oyun oynayabildiği rahatça
hareket edebildiği bir yerdi. Okulda çocuklara eğlenerek
öğrenme, düşüncelerini özgürce ifade etme gibi durumlar
öğretiliyordu. Böylece Fin halkı için eğitim onlar için
zorunlu ve sıkıcı bir şey olmaktan çıkıp zevk alınan bir
uğraş haline gelmiş oldu.
Finlandiya’dan sonda farklı bir örnek olan Japonya eğitim
sistemine de ufakça değinmek istiyorum. Finlandiya da
okulda geçen süre oldukça az oysa Japonya’da tam tersi
bir şekilde okulda geçen süre oldukça fazladır.Finler
çocuklara oyun oynamak için çok fazla zaman tanırken
Japon çocukların zamanının büyük kısmı okulda geçiyor.
Araştırmalarımda dikkatimi çeken başka bir konu ise iki
ülkede de eğitim öğretim kültürünün oluşması ve iki
ülkede de çocukların bireysel gelişiminin çok
önemsenmesi oldu. Dikkat edilirse iki ülkede de eğitim konusunda oldukça farlı bir yol
izleniyor ancak iki ülkede dünya eğitim sıralamasında
oldukça üst sıralarda yer alıyor.
Türkiye, Finlandiya eğitim sistemini ithal etse bu alanda
iyileşerek kalkınabilir mi bence hayır bunun için en az 20
yıllık bir ön hazırlık süreci şart. Peki neden böyle
düşünüyorum gelin sizlerle birlikte inceleyelim bu süreci.
Öncelikle eğitimci boyutundan başlamak istiyorum
eleştirime. Bence eğitimcilik sadece bilgi işi değildir
bunun için yetenekte şarttır. Fikrimi sorarsanız ben
Türkiye’de öğretmen olmanın zorlaştırılması gerektiğini,
bu mesleğin maaşının tatmin edici bir seviyede olması ve
mesleğin saygınlığının artırılması gerektiği
düşüncesindeyim tıpkı Finlerin yaptığı gibi. Türkiye’de
öğretmelerin aldığı maaş çok düşük. Kişilerin yetkinliği
olup olmadığına bakılmaksızın üniversite okuyan çoğu
insan formasyon alarak eğitimci olabiliyor. Ve yeterli
bilgi birikimine de sahip olmuyor kimi zaman. Bu durum
da öğretmenlik mesleğine duyulan saygınlığı zedeliyor.
Eğitim sisteminin iyileşmesi için öncelikle eğitimcinin
eğitimine, bu eğitimcinin yetkinliğine bakmak ve
eğitimciyi motive etmek şart. İyi bir eğitim sistemi nasıl olur ve Türkiye neyi yanlış
yapıyor?
1) Öğretmenlerin alanında iyi bir eğitim alması şarttır.
2) Öğretmenlere verilecek tatmin edici bir ücret ve
mesleki saygınlık ile öğretmenlerin mesleklerini
sevmeleri ve mesleki motivasyonları sağlanmalıdır.
3) Öğretmenlerin öğrencilere bir şeyler öğretirken
öğretilen şeyi herkes için ilgi çekici hale getirebilme gibi
bir yetkinliği olmalıdır.
4) Toplum arasında eğitim, öğrenim kültürü
oluşturulmalıdır.
5) Asıl amaç bir şeyler öğretmekten çok öğrenmeyi zevkli
hale getirerek öğrenmekten zevk alan bir toplum
oluşturmak olmalıdır. Böylelikle yaşam boyu eğitim
gerçekleşebilir.
6) Okul tasarımı öğretmenleri ve öğrencileri mutlu
edebilecek şekilde özel tasarlanmalıdır.
7) Devlet tüm eğitim harcamalarını karşılamalıdır.
Böylelikle eğitime erişim önünde hiçbir engel olmamış ve
eğitimde fırsat eşitliği sağlanmış olur.
Özetleyecek olursak,
Gelişen ve değişen dünyaya ayak uydurabilmek için
toplumun her bir ferdine sürekli olarak yatırım yapmak
gerekir. Bu da ancak eğitim sisteminin iyileştirilmesi ile
gerçekleştirilebilir. Eğitim sisteminin iyileştirilmesiyle
refah toplumun geneline yayılır ve ülkenin kalkınması
gerçekleşir.

Büşra ÜNALAN 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dolar Neden yükseldi?

PAYLAŞTIKÇA ZENGİNLEŞİYORUZ